Marka Nedir?
Marka Nedir? Her gün karşılaştığımız, kullandığımız ve hayatımızın bir parçası olan markaları inceleyeceğiz. Gördüğümüz tüm girişimler neden marka olmak için bu kadar çaba sarf ediyor bakalım mı?
Marka Nedir?
Markanın bir çok tanımı var ama modern anlamda “marka” / “markalama” kullanımı 17–18. yüzyıl ortalarında büyük hayvan sürülerinin sahiplerince gerçekleştirilmiştir. Amaç, güneybatıdan orta batıya giden hayvanların diğer sürülerle karışmasını önlemekti. Kısacası markanın 17–18. yüzyıldaki algısı tıpkı antik dönemlerdeki gibiydi yani “Farklılaşma“.
Marka kavramının günümüzdeki algısına göre marka; ürün ya da hizmetin, kişinin ya da kurumun (kamu veya özel sektör işletmesi); tüm özelliklerinin bir yansıması veya bir sonucudur. Daha açık bir ifadeyle marka; bir ürün, hizmet, kişi ya da kurumun taşıdığı özelliklerin bütünüdür. Bunlar; imaj, bilinirlik, güvenilirlik, kültür, sürdürülebilirlik, itibar ve vaat şeklinde sıralanabilir.
“Marka” kelimesine etimolojik açıdan baktığımızda. Almanca’da “Marc” yani sınır çizgisi anlamındadır. Fransızca’da “Marque” yani ürün işareti anlamındadır. Anglo-Sakson dillerinde ise Marka; “Brand” — “Branding” yani işaretleme — yakma anlamında kullanılmıştır.
“Marka”nın bir terim olarak Türkçeye geçişi İtalyanca “Marca”dan olmuştur. İtalyancaya ise İngilizce “Mark” yani işaret kelimesinden geçmiştir.
Tam bu noktada yazılarımda da çokça yer verdiğim olmazsa olmazımız Philip Kotler‘a göre markanın tanımı şu şekildedir; “Marka; üretici ve satıcının, tüketicilere belirli özellik ve faydaları sürekli olarak sunacağının bir vaadi ve kalite garantisidir.”
Yine ülkemizde bu pazarlama ve marka dünyasına gönül vermiş en beğendiğim ifadelerden birini Marka Danışmanı Temel Aksoy hocam markayı oldukça sade bir şekilde tanımlıyor: “Bir ürüne ve bir hizmete ihtiyaç duyduğumuz anda aklımızda beliren, zihnimizde uyanan çözümün ismi marka.”dır der.
Markanın Tarihsel Kökeni
Markanın tarihi kökenlerini hiç araştırdınız mı bilmiyorum ama size çok ilginç gelecektir eminim. Belki tahmin ettiniz bile, mağara adamları deyince ilk olarak antik çömlekçilik, taş duvar işçiliklerinde görünmeye başladığını.
Devamı ise çok daha ilginç; 1266 yılında kabul edilen bir İngiliz kanunu, fırıncılardan satılan her ekmek somununa kendi markalarını basmalarını zorunlu kılmıştır. Böylece ekmeğin ağırlığında herhangi bir eksiklik varsa kimin hatası olduğu bilinebilecektir. Aynı dönemde kuyumculardan da bu markalamayı zorunlu kılmışlardır. 1597 senesinde mallarına yanıltıcı işaret koymaktan hüküm giyen iki kuyumcu kulaklarından boyundurukla çivilenmişlerdir. Diğer ticari sektörlerde sahtecilik yapan markalara aynı şekilde cezai yaptırımlar uygulanmıştır.
Yani insan tarihinin ilk yıllarından itibaren sürekli bizimle birlikte gelişen, değişen bir kavram. Tanımlama olarak başlayan marka kavramı 21. yüzyılda daha çok anlam veya fikir odaklı oluşum içinde varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Ellimizde tutamadığımız ama her daim güçlü bir marka oluşturmak için özellikle bu günlerde çok ciddi bir yatırım içerisinde olan şirketleri anlamıyorum. Markanıza yatırım yapmayı, makina parkurları, son sistem teknolojik yatırımlar, binler kişi istihdam etmeye, bilmem kaç metre karelik fabrikalar dikmek sanıyorlar üzülüyorum sadece. Bunlar gerekli tabi ama tam olarak markalaşmak demek yatırım demek değil, işte tam bu nokta size Yuval Noah Harari’nin SAPIENS adlı kitabinde yer alan Peugeot Efsanesi’ni okuduğunuzda neden üzüldüğümü anlayacaksınız.
Markaya farklı zamanlarda yüklediğimiz bir çok anlam var:
…..
Yazının tamamına haldunyildiz.com adresinden ulaşabilirsiniz.